1 Temmuz 2010 Perşembe


İSM-İ AZAM

Lâ ilâhe illâ ente yâ hannân, yâ mennân, yâ bedias semâvâti vel ardı yâ zel celâli vel ikrâm.

Dua kitaplarında “Cuma günü hangi vakitte bu dua okunarak duada bulunulursa, maşrıkla mağrib arasında ne istenirse istensin, duası kabul olunur.” denilmektedir.
...
DİĞER İSM-İ AZAM DUALARI

Bismillâhirrahmânirrahîm

Allâhumme innî es’eluke bienne lekel hamdu lâ ilâhe illâ entel mennânu yâ hannân * yâ mennân * yâ bedîus semâvâti vel ardi yâ zel celâli vel ikrâm * yâ hayyu yâ kayyûmu, lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu minez zâlimin * allâhumme innî es’eluke biennî eşhedu enneke entallâhu lâ ilâhe illâ entel ehadus samedullezî lem yelid ve lem yûled ve lem yekun lehû kufuven ehad * elif lâm mîm * allâhu lâ ilâhe illâ huvel hayyul kayyûm * ve ilâhukum ilâhun vâhidun lâ ilâhe illâ huver rahmânur rahîm * yâ zel celâli vel ikrâm * yâ erhamer râhimîne, allâhumme innî es’eluke bienneke entallâhu lâ ilâhe illâ entel vahidul ehadul ferdus samedullezi lem yelid ve lem yuled ve lem yekun lehû kufuven ehad, lâ ilâhe illâhu * vahdehû lâ şerîke lehû * lehul mulku ve lehul hamdu ve huve alâ kulli şey’in kadîr * lâ ilâhe illallâhu ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm * es’eluke bismikel eazzul ecellul ekrem * rabbî rabbî rabbî yâ rabbî yâ rabbi yâ rabbî lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerîke leh * lehul mulku ve lehul hamdu ve huve alâ kulli şey’in kadîr * el hamdu lillâhi ve subhânallâhi vel hamdu lillâhi ve lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm

İBRAHİM ETHEM H.Z. DUASI


İlahî! Sen fazl u kerem ve izzet ü ikram sahibisin; benimse tek sermayem hatalarım ve günahlarım; ne olur kulunu affet!
- İbrahİm Ethem Hz. Duasi İsyankar isem de affına olan ümidim hiç sarsılmadı; diliyor ve dileniyorum; kapıkulunu umduklarına nâil et!
...
İşte huzurundayım ve suçlarımı itiraf ediyorum; merhametinle muamelede bulun ve bu âciz bendeni azaba dûçar kılma!
Halk hep sâlih bir insan olduğumu düşünüyor; halbuki ben onların en kötüsüyüm; merhametine iltica ediyorum; beni bana bırakma!

İlâhî! Asî kulun yine kapına geldi; (dağlar azametindeki) günahlarını ikrar edip, ellerini Sana açıyor ve sadece Sana açar,
Şâyet Sen mağfiret edersen, hiç şüphesiz o Sen’in şânındandır; kovarsan dergahından, beni Sen’den başka kim affedebilir?!

İlâhî! Gönlümde nedâmet hisleri, bütün masiyetlerime “tevbe!” diyor ve kurtuluş fermanımı bekliyorum.
Hesabın pek ince olduğu o şedîd günde, ey yardım talebinde bulunanların biricik yardımcısı, nâçâr, Sen’in yardımını istiyorum.

24 Mayıs 2010 Pazartesi

RÜYA HAKKINDA


٧ اَﺻْﺪَقُ اﻟﺮُّؤْﻳَﺎ ﺑِﺎْﻟﺎَﺳْﺤَﺎرِ ﴿ﺗﻢ٠ت٠ج﴾
7 -- Uyku hâlinde görülen rüyaların en gerçeği, seher vakitlerinde görülenidir.
İzah : Malûm olduğu üzere rüya, uyku esnasında görülen şeydir ki buna lisanımızda "düş" denilir. Rüya, ruhun uyku halinde iltihak ettiği gayb âleminden bazı hakikatlere ıttılaı sureliyle husule gelir.
Maamafih rüyalar esasen iki kısma ayrılır biri sadık rüyalardırki, ruhun melekût âlemine ittisâli suretiyle husule gelen bazı hakikatlerdir.
Diğeri de kâzip rüyalardır ki, uyanıklık esnasındaki kuruntulardan ve mizacın bozukluğundan ve bazı şeytanî ilkaatdan neş'et eden asılsız rüyalardır.
Rüyaların en sadıkı ise seher vaktinde görülenidir. Çünkü seher vakitleri en lâtif, en nuranî bir zamandır. Seher vaktinde sabah namazı için bir kısım melekler yer yüzüne nüzule başlar, gecenin zulmeti zâil olup gündüzün nuraniyeti yüz göstermeye başlamış bulunur.
Evet, seher vakitlerinde rahmet-i ilâhiye intişara başlar, vücut uykusunu alarak rahat etmiş olur. Kalp de bir takım hâdiselerden, düşüncelerden âzade bir halde bulunur.
İşte bu gibi sebeplerden dolayıdırki, seher vaktinde rüyalar, geceleyin ve gündüzün görülen rüyalardan daha sadık, daha kuvvetlidir.
Sadık rüyalardan bir kısmı pek vâzıh bulunur. Te'vile, ta'bire muhtaç olmaz. Bir kısım da temsilat kabilinden olup, te'vil ve ta'bire muhtaç bulunur. Hazreti Yusuf'un onbir yıldız ile güneş ve kamerin kendisi için secde ettiklerini rüyasında görmüş olduğu gibi.
Bir çok rüyaların bilâhare görüldüğü gibi veya ona benzer bir surette zuhura gelmesi ruhun varlığına ve başka bir âlemin mevcudiyetine pek açık bir delildir.
"Bu âlem şöyle bir rüya imiş, yahut muvakkatmiş,
"Onu ukbada anlarsın ne müthiş bir hakikatmiş." M. AkiF

KURAN OKUMA VE DUA HAKKINDA


ﺑِﺴْﻢِ اﻟﻠّٰﻪِ اﻟﺮَّﺣْﻤٰﻦِ اﻟﺮَّﺣٖﻴﻢِ
Resul-i Ekrem sallâllah-ü teâlâ aleyhi ve sellem efendimizden şöyle rivayet olunmuştur :
١ اَﻋْﺒُﺪَ اﻟﻨَّﺎسِ اَﻛْﺜَﺮُﻫُﻢْ ﺗِﻠَﺎوَةً ﻟِﻠْﻘُﺮْاٰنِ وَاَﻓْﻀَﻞُ اﻟْﻌِﺒَﺎدَةِ اﻟﺪُّﻋَﺎٓءُ ﴿ﻫﻰ٠ﻣﺒﻰ٠ج﴾
1 - Nâsın en ziyade âbidi, Kur'anı Kerimi en çok kıraat edenidir, ibadetin en faziletlisi de duadır. Cenabı hakka niyaz ve münacatta bulunmaktır.
İzah : Malûmdur ki; Kur'anı azim, bütün beşeriyetin rehber-i necatı olan bir kitab-ı ilâhîdir. Beşeriyetin ebedî selâmet ve saadeti bu kudsi kitabın hükümlerine, tavsiyelerine riayet etmekle kaimdir. Binaenaleyh bu mübarek kitabı okumaya devam edenler; en âbit, zahit zatlardan sayılmağa lâyıktırlar.
Duaya gelince bu da güzel bir itikadın bir muhassalasıdır. Çünkü kemal-i iman ile dua eden bir zat, cenabı hakkın varlığını, birliğini bilmiş, haddi zâtında ondan başka mu'ti ve mâni bulunmadığına kani bulunmuştur. Artık böyle güzel bir itikat sahibinin meşru, samimi bir surette yapacağı bir duanın, bir niyaz ve münacatın en faziletli ibadetlerden olduğuna şüphe yoktur.
Şimdi bizler de hak teâlâ hazretlerinin kıblegâh-ı icabetine teveccüh ederek niyaz ve istirham eyleriz ki, biz müslümanları her zaman güzel inikattan, güzel ibadetlerden, güzel dinî bir terbiyeden asla mahrum bırakmasın, bütün islâm âlemini daima itilâya, daima nezih bir hayata mazhar buyursun amin, bihürmeti seyyidilmürselin.


Kadınların bereket cihetinden en büyüğü = en hayırlısı; idaresi, nafakası itibariyle en kolay, en hafif olanıdır.
İzah : Binaenaleyh kocası için bütün ailesi efradı için en hayırlı bir uzuv olmak şerefini haiz bulunan bir kadın; iktisada riayet eder, külfete, âlayişe kapılmaz, refiki hayatını müşkil bir durumda bırakmaz, hâline kanaat eder, müsterihane, mes'udane yaşar.

22 Mayıs 2010 Cumartesi

RESİMLİ ŞİİRLER
















ALEMLERE NUR YAĞIYOR




Alemlere Nur Yağıyor

Bu gece alemlere nur yağıyo
Muhammed adında resül doğuyor.
Sevinçten çok heyacanı Kabe'nin
Nasıbin bol olsun bu gece senin.

Bu gece alemlere nur yağıyor.
Nur Dağına Cibril teşrif ediyor.
Peygamberlikle,ilk ayet geliyor.
Nasıbin bol olsun bu gece senin.

Bu gece alemlere nur yağıyor.
Kadrinden ismine Kadir deniyor.
Melekler saf saf hep yere iniyor
Nasbin bol olsun bu gece senin.

Bu gece alemlere nur yağıyor.
Muhammed Mustafa Miraç yapıyor.
Ebu Bekirin ismi,Sıddık oluyor.
Nasibin bol olsun bu gece senin.

Bu gece alemlere nur yağıyor.
Camiler,gönüller nurla doluyor.
Tövbeler,dualar kabul oluyor.
Naslbin bol olsun bu gece senin.

Bu gece alemlere nur yağıyor.
Beraat Kandili kutlanıyor.
Ömürler,rızıklar dağıtılıyor.
Nasibin bol olsun bu gece senin.

Bu gece alemlere nur yağıyor
Ragaip Kandili gerçekleşiyor.
Her türlü hacetler karşılanıyor
Nasibin bol olsun bu gece senin.

Bu gece alemlere nur yağıyor.
Bildiriyor Kur'an bak ayan,beyan.
Gidiyor camiye bunları duyan.
UYAN ORHAN,UYAN GAFLETTEN..UYAN.....

AFFET ALLAH'IM


Huzuruna geldim, divana durdum,
Dizlerimi çöküp, boynumu burdum,
Gözlerimi döküp bağrıma vurdum,
Ellerim semada sana yalvardım;
Günahlarım pek çok affet Allahım…

Ağladım döküldü, dizi dizi yaş,
Ruhum benliğimle ederken savaş,
Zaman çok hızlı da, bu kulun yavaş,
Gözlerim semada sana yalvardım;
Mahşer günü yakın, affet Allahım…

Mirac’da çıkınca huzur’a Nebi,
“Affet Ya-Rab, affet; cümle ümmeti,
Değişmem ümmete dünya nimeti.”
Kulağım Nebi de sana yalvardım;
Kulların acizdir affet Allahım…

Buyurdun bizlere, yüce Kuran’ı,
Duyurdun onunla helal haramı,
Kapattım okuyup gönül yaramı,
İbretle okudum sana yalvardım;
Kuran hürmetine affet Allahım…

Affet kalbi paslı, kalmış kulunu,
Bağışla unutsun dünya pulunu,
Kefene girecek atıp çulunu,
Her kabir dönüşü sana yalvardım;
Mezara girmeden affet Allahım…

Ağlarım aşkınla her daim yanıp,
İşledim günahlar şeytan’a kanıp,
İşte şimdi, şu an divana durup,
Bütün cüzlerimle sana yalvardım;
Affına mahzar et, affet Allahım…

40 YAŞINDASIN (şiir)


Rahmetini umarak
Günahkar bir dille;
Allah Azze ve Celle

Ya Rasulallah,
Âlemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden,
Kalbimizden seyrediyoruz seni.

İşte
Bir yaşındasın,
Beni Sa'd yurdundasın
Sana süt anne olmadı kadınlar
Bu yüzden dargın bulutlar
Bir damla yağmur indirmiyor
Kıtlık hüküm sürüyor Beni Sa'd yurdunda
Minicik bir bulut var gökyüzünde
Sana aşık...
Ayrılmıyor başucundan
Ve insanlar yağmur duasında...
Hz.Halime kucağına alıyor seni
Yeryüzünde bir gölgelik...Seni güneşten korumak için
Oysa minicik bulut gökyüzünde
Sana meftun, sana kilitli...
Ve dua eden rahibin kucağındasın
Dünyalar güzeli gözlerine bakıyor rahip
Kıtlığı da unutuyor, yağmuru da, duayı da
Ama sen unutmuyorsun
Uğruna canlarımız feda o gözlerinle gökyüzüne bakıyorsun
O minicik bulut ilişiyor bakışlarına
Büyüyor, büyüyor...
Sonra nazlı, nazlı yağmur damlaları iniyor buluttan
Fakat çoğusu bilmiyor yağmurun geliş sebebini
Çoğusu bilmiyor seni...

Altı yaşındasın
Medine-i Münevvere yolundasın
Yanında aziz annen ve Ümmü Eymen
Yetimliğini hissediyorsun baba kabristanında
Sonra yolda, Ebva'da öksüzlük karşılıyor seni
Mekke'ye annesiz giriyorsun
Abdulmuttalip bir başka seviyor seni
Ebu Talip bir başka seviyor

Ya Rasulallah
Mekke çocukları annelerine seslenirler miydi senin yanında
Onlar anne deyince sen yere mi bakardın
Mekke rüzgarları kaç gece gözyaşlarını taşıdı Ebva'ya
Kaç gece anne diye hıçkırdın
Efendim!
Senin yerine de anne dedik annemize
Senin yerine de baba dedik

Yirmi beş yaşındasın
Ve bambaşkasın
Kimse sana denk değil
Şefkat yayıyor kokun
Güven veriyor sesin
Sen Muhammed-ül Emin' sin

Otuz üç yaşındasın
Dalga dalga rahmet var

Otuz beş yaşındasın
Hadi gel bekletme yar
İniltiler çalıyor kapısını göklerin
Hadi gel bekletme yar
Sinesi çatlayacak Rasul bekleyenlerin...
Hadi gel ey Yâr!
Nurdağına davet var

İşte
Kırk yaşındasın
Hira Nur dağındasın
Cibril iniyor göklerden
Ve nokta nokta her yerden salat, selam yükseliyor
Sen kâinatın yüreğinden hasretle kopan ' Ah! ' sın
Karanlık gecelerimize sabahsın
Sen Nebiyullahsın
Sen Habibullahsın
Sen Rasulullahsın

Niye incittilerki seni sultanım
Niye işkence yaptılarki sana
Ebu Talip öldü diye mi bu pervasızca saldırılar
Himayesiz kaldın diye mi
Kabe'deki ağlayışın geliyor gözümüzün önüne
' Amca yokluğunu ne çabuk hissettirdin ' diyişin
Haremde namaz kılışın geliyor aklımıza
Başına pislikler saçılıyor
Başlar feda o mübarek başına
Nasipsizler sana bakıp nasıl da gülüyorlar
Biri koşuyor Mekke sokaklarından sana doğru
Biri koşuyor ama sanki yere inmiş Arş-ı Âla
' Bu koşan kimdir ' diye bir soru dolaşıyor boşlukta
Bu koşan kim?
Ve cevap veriyor biri:
Muhammed' in kızı Fatımatüz-Zehra
Velilerin anası...
Yüzünü gözünü siliyor biricik kızın
Sana yeryüzünde en çok benzeyen
Gülmesi sen, ağlaması sen
' Ağlama kızım ' diyişin geliyor aklımıza
Niye çıkardılar ki yurdundan seni
Himayesiz kaldın diye mi
Onlar bilmiyorlar mıydı seni himaye edeni
Seni yetim bulup barındıranı
Seni alemlere rahmet kılanı
Onlar deli diyorlardı sana, sen susuyordun
Mecnun diyorlardı, şair diyorlardı, sen susuyordun
'Seni bizim elimizden kim kurtaracak' diyorlardı
Sen,
Sen ' Allah! ' diyordun
Allah Azze ve Celle
Semayı haşyet kaplıyordu
Sen ' Allah! ' diyordun
Arş-ı Âla titriyordu
Bedir' de ' Allah! ' diyordun
Üç bin melek iniyordu alaca atlarda
Yüz yirmi beş bin sahabi:
' Anam babam sana feda olsun ' diyordu

Ya Rasulallah
Medine-i Münevvere sokaklarında yürüyordun
Neccar Oğulları'nın küçük kızları seni görünce
Sevinçten ne yapacaklarını bilememişlerdi
' Beni seviyor musunuz ' diye sormuştun onlara
' Seni çok seviyoruz Ya Habiballah ' demişlerdi
Sen de:
' Allah biliyor ki ben de sizi çok seviyorum' demiştin
Bu gün yaşayan gençler var
Neccar Oğulları'nın kızları diğil belki
Ama seni onlar da çok seviyor
Gözyaşlarından belli ki seni canlarından çok seviyorlar
Senden başka kimseleri yok
Allah biliyor ki sen onları da çok seviyorsun

Altmış üç yaşındasın
Refik-i Âla duasındasın
Senin için siyah yünden çizgili bir cüppe dokunmuştu
Kenarları beyazdı
Onu giyerek ashabının yanına çıkmıştın
Ve mübarek ellerini dizine vurarak:
' Görüyor musunuz ne kadar güzel ' demiştin
Meclisinde bulunan biri sana seslenmişti:
' Anam babam sana feda olsun ya Rasulallah, onu bana ver '
Niye istemişti ki senden sevdiğini bile bile
İstendiğinde katiyyen ' hayır ' demediğini bile bile
' Peki ' dedin o zata
Ve sen yine yamalı, eski cübbeni giydin
Dostuna kavuşmana bir hafta kalmıştı
Aynı cübbeden yine yine diktiler
Ama giyinmek nasip olmadı
Haberler uçurmuştun Ebu Hureyre' nin diliyle:
' Benden sonra öyle kimseler gelecek ki, keşke peygamberi görseydik de ne malımız ne evladımız olsaydı diyecekler '
Ve Hz. Enes ile paylaşmıştın özlemini
' Beni görmedikleri halde bana iman eden kardeşlerimi görmeyi çok isterdim'

Sultanım!
Ey Medine minberinde ' ümmeti, ümmeti ' diye hüznü giyen sevgili
Ey Mekke mihrabında alemler hesabına ' Allah! ' diyen sevgili
Bize lütfu ilahi bahşedilen kapına diz çöktük, bey' at ettik
Rabbinden bize ne getirdi isen amenna
Duyduk, itaat ettik

Ya Rasulallah
Sen hâlâ kırk yaşındasın
Ve hâlâ ümmetinin başındasın...

HZ.SÜLEYMAN İLE DOĞAN KUŞU




Bütün kuşların dilinden anlamasıyla ün salmış Süleyman Peygamber'e bir gün Doğan kuşu gelerek adamın birini şikayete koyulur ve der ki:
"Falanca adamın bir bahçesi var. Bahçe içindeki ağaçlardan birinde yuva yaptım. Adam gelip yuvamı bozuyor. Ona bir şeyler söyleyin de bu hareketinden vazgeçsin."
Hz. Süleyman (a.s.) hemen ağaç sahibini çağırarak, "Bir daha Doğan'ın yuvasını sakın bozma!" diye tembih ettikten sonra adamın karşısında şeytanlardan iki ifrit'e de şu emri verir: "Ey ifritler, ben sizin ikinizin de âmiriyim. Gelecek yıl, o adam yine Doğan'ın yuvasını bozarsa, ikiniz onu yakalayacak ve iki parçaya ayırarak, bir parçasını doğuya, bir parçasını da batıya fırlatacaksınız."
Ertesi yıl gelip çattı. Ağaç sahibi, Süleyman Peygamber'in dediklerini unutup yine ağaca çıkarak Doğan kuşunun yuvasını bozdu. Fakat bozmadan önce bir muhtaca sadaka olarak bir parçacık ekmek vermişti. Doğan yine Süleyman Peygamber'e gelerek yuvasını bozan adamdan şikayetçi oldu.
Bunun üzerine Hz. Süleyman (a.s.) iki ifrit'i çağırarak vazifelerini yerine getirmedikleri için, kendilerini cezaya çarpmaya niyetlendi ve dedi ki: "Ey ifritler! Niye emrimi yerine getirmediniz? Şimdi sizi cezalandıracağım."
İfritler:
-Ey Allah'ın halifesi Süleyman! Bahçenin sahibi ağacın üzerine çıkarak yuvayı bozmaya kalkıştığında onu yakalayıp tam emrinizi yerine getirecektik ki, o sırada Allah (c.c.) gökten iki melek indirerek üstümüze musallat etti, getiremedik. Meğer adam bir yoksula sadaka vermiş. Melekler bizi yakaladıkları gibi birimizi tâ Doğuya, birimizi de tâ Batıya sürdüler. Böylece de adam verdiği sadakası sayesinde tuzağımıza düşmekten kurtulmuş oldu

İYİLİK SEVER KADIN


Bir vakit, İsrailoğulları'nı ard arda birkaç yıl kıtlık basmıştı. Bu öylesine görülmedik bir kıtlıktı ki çoğu aileler bir kuru ekmeğe bile hasret çekiyorlardı.
İşte o sıralarda İsrailoğulların'dan bir kadın bir gün evinde, tam bir iki lokmalık kuru ekmeğini ağzına atacağı esnada muhtaç birisi kapısını çalar. "Ne olursunuz" der. "Açlıktan ölüyorum, bana Allah rızası için bir lokma ekmek."
En azından bir lokma ekmek diye kapısını çalan muhtaç kimse kadar aç olan iyiliksever kadın, lokmayı tutan elini ağzından geri çevirir ve "buyurunuz" diyerek kapısını çalana ikram eder.
İyiliksever kadın, yanında küçük çocuğu olduğu halde bu olaydan birkaç gün sonra evinde yakmak için vadiye çalı-çırpı toplamaya çıkar. Fakat başına müthiş bir belâ gelir. Sevgili yavrusunu bir kurt kapıp hızla kaçmaya koyulmuştur. Talihsiz kadıncağız acı bir çığlık basarak kurdun ardından koşmaya başlar. Güya kurdu yakalayıp canından çok sevdiği evladını kurtaracaktır. Fakat ne yapsa boş kurdun ağzından yavrusunu kurtarması imkansızdır.
Kadıncağız, hızla koşmaktan ve yırtınırcasına ağlamaktan dermanı kesilerek külçe halinde yere yığıldığı sırada, sınırsız kudretiyle her şeyi yapmaya kadir olan yüce Allah (c.c.) Cebrail vasıtasıyla birden onun imdadına yetişiverir. Cebrail (a.s.) hemen kurdun ağzından neye uğradığını anlamayan çocuğu kurtarır ve anasının yanına getirir. Kadın ayılınca da çocuğu kendisine teslim eder. Ve Allah (c.c.) adına şöyle der: "Ey iyiliksever kadın! Evladını kurtarmamdan hoşnut musun? Bu sana, verdiğin bir lokma kuru ekmeğe karşılık, Allah'ın bahşettiği bir lokma derecesinde küçük bir iyiliktir."
-Tefsir-i Hanefi-